top of page

Ölmesinler diye çiçekler çiziyorum*

*Frida Kahlo


Resim ölmedi, Duchamp ve Deleuze’e rağmen yaşıyor. Farklı formlara bürünüp gizleniyor, kimi zaman silik bir hayalet gibi beyaz duvarlar arasında süzülüyor, bazen güncel sanatı yalnızca bir yatırım ve prestij aracı olarak gören büyük koleksiyonerlerin hırslarına kurban oluyor, ama sanat dünyasından en uzak bireyleri bile etkileyebilen sihrini koruyor. Yarım milyon ziyaretçi çekerek Tate Britain’ın en çok ziyaret edilen sergisinin bu yıl gerçekleşen David Hockney retrospektifi olması tesadüf olmasa gerek – hele sanatçının bir önceki retrospektifinin tam 29 yıl önce gerçekleştiği düşünülürse.


Peki yaklaşık 150 senedir varoluşsal bir kimlik bunalımı yaşayan ve uzun süre dekoratif bulunarak küratöryel gözden düşen resmin bugünkü anlamı ne?


Piyasanın her zaman sevegeldiği ama postmodern teorinin yerle bir ettiği ve belki de yeterince anlaşılmaz olmadığı için deneysel sanat kurumlarında ve Turner Prize gibi ödüllerde kendine yer bulmakta zorlanan güncel resim, makus talihini yenebilir mi? Açık arttırmalarda rekorlar kıran ve yeni nesil spekülatörlerin Instagram’da promosyonunu yaptıkları “zombi formalistler” dışında bugünün resminin yeni sesleri kimler? Beyaz, batılı ve belli bir yaşın üzerindeki ekseriyetle heteroseksüel yıldız erkek ressamların hegemonyasının ötesinde resmin geleceğine dair kehanetlerde bulunan makaleler ve konuşmalar sık sık karşımıza çıkıyor. Vakti zamanında kıymeti bilinememiş ressamların değeri retrospektiflerle katlanıyor. İlk resmini 89 yaşında satan Küba doğumlu New Yorklu ressam Carmen Herrera’nın ilk büyük ölçekli müze sergisini Whitney Müzesi’nde 101 yaşında gerçekleştirmesi sadece sembolik bir örnek.


Kavramsal bir iddiası olmayan, politik bir alt metin taşımayan işleri beğendiğinizi itiraf etmenin adeta sanat dünyasından dışlanmanıza sebep olacağı günler dün gibi yakın, ama zaman değişiyor. Figüratif resim, artık annenizin sevdiği için utandığınız demode bir ifade biçimi değil. 19. yüzyılda Kraliyet Sanat Akademisi diktasına karşı Pre-Raphaelite Kardeşliği kuran Viktorya dönemi sanatçı ve düşünürleri gibi, bir ‘Pre-Postmodern Ressamlar Kardeşliği’ kurulsa fena mı olur? Günümüzün kaygan zemininde ortak bir hareket oluşması güç olsa da, yerkürenin farklı köşelerinde güncel bir ifade dağarcığına sahip ve bugünü kavrayabilen farklı sanatçılar, kimi zaman dertlerini resimle anlatmayı seçebiliyor ve pekala sarsıcı işler üretebiliyor.


Artık bienallerde karşınıza unutulmuş 20. yüzyıl Doğu Avrupa ressamları, tuval üzerine çalışan genç sanatçılar ya da formel eğitim almamış naif sanatçıların çizimleri çıkabiliyor. Eski bir dost görmüş gibi seviniyorsunuz. Kelimelerle ifade edilebilecekken zorlama yerleştirmelere dönüşen araştırma projeleriyle dolu koridolardan çıkıp, kelimelerle ifade edilemeyen bir etki yaratan ve zamansız bir değere sahip olan işlerin peşine düşen Bienal mağdurlarını kim suçlayabilir? Bağlamlarından koparılmış yerleştirmelerin en politikmiş gibi duran, en provokatif, en fotojenik örnekleri arasında koşturulan fuarlardan kaçarak klasik sanat müzelerinde avunmak bir süre çözüm olabilir. Lakin inkar ve geçmişe kaçış yerine, anlatacak hikayeleri olan yaşayan sanatçıları keşfedecek ve dinleyecek sabır ve heyecanı korumak önemli.


İçinde bulunduğumuz şizofren sanat dünyasında güç ilişkileri birbirine girmiş ve kavramsal sanat da kapitalizmin çarklarına yenilmişken, güncel sanatın hep suçlandığı soğuk elitizmine karşı, sanatçının kendi elleriyle yaptığı resmin savunmasız ve altyazısız sevilebilirliği baki. Türkiye’den yeni resmin yükselen isimleri Leyla Gediz, Hayal Pozantı, Sinan Logie gibi sanatçıların uzak akrabalarından gönül telimi titreten beşini bu hislerle seçtim. Sanatçıların pratiklerine değinme şansım olmasa da, işlerini nerede görebileceğinize dair ufak ipuçları bulabilirsiniz.


Sara Barker (1980, Manchester, İngiltere)

The Approach, Londra ve Mary Mary, Glasgow


Tuval yerine metal üzerine çalışan, resmi şiir ve heykel ile buluşturan Sara Barker’a karşı zafiyetimi gizlemem güç. Geçtiğimiz sene İngiltere’nin iki önemli kurumu Ikon Gallery (Birmingham) ve Fruitmarket Gallery (Edinburgh) tarafından kişisel sergiler için davet edilen Barker’ın çok katmanlı işlerini Ekim başı Frieze Londra Fuarı’nda ya da Glasgow’da devam eden solo sergisinde görebilirsiniz.



Jonathan Gardner (1982, Lexington, ABD)

Casey Kaplan, New York ve Mary Mary, Glasgow


Art Institute of Chicago mezunu Jonathan Gardner, güncel figüratif resmin yıldızlarından. New York’ta yaşayan ve çalışan sanatçının önümüzdeki yıl yeni yetenekleri keşfetmesiyle ünlü galeri Mary Mary’de gerçekleşecek olan sergisi için şimdiden uzun bir bekleme sırası varmış!



Kamrooz Aram (1978, Şiraz, İran)

Green Art Gallery, Dubai


Modern sanat ve geleneksel sanatlar arasındaki karmaşık ilişki Kamrooz Aram’ın pratiğinin temel taşı. Aram’ın resim, çizim, kolaj ve yerleştirmeleri, Batılı modern sanatın gelişiminde batılı olmayan kültürlerin süsleme ve motiflerinin rolünü sorgularken alternatif bir sanat tarihi yazıyor. New York’ta yaşayan ve Columbia Üniversitesi mezunu sanatçının ilk solo sergisi, geçtiğimiz Şubat ayında Belçika’daki Dhondt-Dhaenens Müzesi’nde gerçekleşmişti. Aram’ın yeni işleri Paris FIAC fuarında Green Art Gallery’de görülebilir.



Christian Rosa (1982, Rio de Janeiro, Brezilya)


Hitler’i reddetmesiyle ünlü sanat okulu Akademie der bildenden Künste Viyana’da Daniel Richter’in öğrencisi olan Christian Rosa için ilk bakışta Kandinsky’nin fütüristik Brezilyalı reenkarnasyonu denebilir. Sanatçının gizemli resimleri 30 Eylül’den itibaren Portekiz’de xxxx’de görülebilir.



Melike Kara (1985, Bernsberg, Almanya)

Peres Projects, Berlin


2017, Köln bazlı sanatçı Melike Kara’nın yılı oldu: Düsseldorf Sanat Akademisi’nde Rosemarie Trockel’in öğrencisi olan Melike Kara, Berlin Peres Projects’te devam etmekte olan Köpek başlıklı solo sergisinin yanı sıra, David Roberts Art Foundation (Londra) ve Yuz Müzesi’nde (Şangay) grup sergilerde yer alacak.

Featured Posts
Recent Posts
Archive
Search By Tags
bottom of page